31 Ağustos 2015 Pazartesi

Kitap Yorumu: Şah Mat

Benim için hayalkırıklığı oldu bu kitap.
Güzel başladı ama ilerledikçe ilerledikçe baydı da baydı.
Yazarın dili akıcıydı, okuyunca baya gidiyor. İşte bir 250 sayfa falan geçince 'Ayy bit artık ya bu ne böyle?!' diyorsunuz. Ayrıca kapak vasat. Son 50 sayfayı falan da atlaya zıplaya geçtim nasıl bitti anlamadım bile. 
Claps olayı inceleyen psikiyatrimiz. Analizleri cidden hoşuma gitti. Yalnız adam yaşlı mı yoksa yetişkin bir insan mı bakın kitap bitti ondan bile emin değilim hala :D
Zaten kitapta hoşuma giden tek şey bu analizler oldu. 
Adriana Maggisi evinde ölü bulunuyor. Hem de 18 yerinden bıçaklanmış bir şekilde. Bu sırada sevgilisi Claudio Morganti de Adriana'nın evine gelmiş durumda fakat o sırada elektrik kesiliyor ve adam asansörde 2 saat kalıyor. Yukarı çıkınca bir görüyor ki kız ölmüş. Siz polis olsanız bu duruma şüpheyle bakardınız eminim. Yani, kim olsa bakar. O yüzden epey gözetim altında tutuluyor Morganti.
Claps olayları incelerken incelerken bütün çatlaklardan sızıyor ve asıl resme gün geçtikçe yaklaşıyor.
Greta bu olayın neresinde? Kendisi gazeteci. Şu büyük olayları avlayan, hırslı gazetecilerden. Hatta ona bu camia içerisinde kraliçe diyorlar falan. Böyle büyük bir olayın da haberini kim yapmalı? Tabi ki Greta yapmalı. O da bir yandan bu işin peşine düşüyor derken kendini bu işin ortasında buluyor çünkü katil Greta'ya e-posta göndermeye başlıyor. 
Olayın bir seri katil tarafından gerçekleştirildiğine inanıyorlar ve bu tezi kanıtlayacak ikinci kurban da Greta'ya e-posta ile bildiriliyor. 
Şimdi birkaç olay oluyor ve olayların asıl boyutu değişiyor. Açıkçası yazar tüm kurguyu sonuyla çöpe atmış. Tüm o seri katil olayları, Greta'nın peşinde olma olayları, ölen Maggisi. Başlarken ve olaylar bu yönde giderken sevdim ama her şey birden değişiverdi.
Ayrıca, uzatmış yazar. Birkaç kere katili yakalama girişimi başarısızlığa uğruyor mesela. Yani bu bir kere oldu zaten, defalarca defalarca adamların değişen teorilerini okuyoruz ve sıkıyor artık. 
İki kere Tess okudum ve anladım ki polisiye okuyacaksam bu yazardan okumalıyım. 
Kısaca, çok beğenmedim. Alayım kütüphanemde dursun derseniz, belki. 
Ay çok kötüledim galiba. Ama bence olay bu. :)

28 Ağustos 2015 Cuma

Not #3

Havalar soğudu, yağmur yağdı diye falan seviniyordum.
Böyle iki gün azar azar yağmur yağdı. Sonra bildiğiniz kötü kadın gülüşü yaptı ve tekrar güneş açtı. Bu hafta da böyle devam edecekmiş.

Hala ablamdayım.
Tabi bebek minicik evden de çıkamıyoruz. Allah razı olsun bir Real'e götürüyorlar :D
Yine kitap aldım. Gölge ve Kemik, Kuşatma ve Fırtına.
İkisine 15 lira verdim kikikiki.
Ben bu Real'i ciddili sevdim he. Her gittiğimde iki üç kitap almadan çıkmıyorum artık.
İkinci kitabın ortasındayım. Baya sevilen bir seri olmuş, bloglardan edindiğim izlenim bu. Ama spoilerin dibine dibine vurdukları için göz gezdirme şansım oldu sadece. Eh, şu an için favori serim olmadı, herhalde olmaz da. Kitap bitsin yorumunu yazacağım.
1 eylülde ehliyet için dersler başlıyor. Yetişiyorum yetişmesine ama bir şey hakkında herhangi bir bilgim olmayınca fazla geriliyorum. Sanırım gitmeden 2 gün boyunca ona çalışacağım :D
İşin sözel kısmından ziyade ben o arabayı nasıl kullanacağımı kara kara düşünüyorum. Daha önce hiç direksiyon başına geçmemiş olmamdan anlarsınız herhalde. Zaten şu stajyer sürücü muhabbeti çıkmasa daha iki yıl da almazdım. Kader galiba. :D
Yani koca bir tatilim boş geçti ama dünya tatlısı bir yeğenim oldu. Bardağın dolu tarafı diyorum ben buna. :)


26 Ağustos 2015 Çarşamba

Oh My Ghost

Arşive yeni bir dizi daha attım ve bu diziye denk geldiğim için mutluyum!
Evet, Kore dizisi. Hayır bu sefer D.O yok :D


Şimdi komedi, aşk deyince tadından yenmiyor. Ya cidden sürekli gülümseyerek izledim.
Tabi normal Kore dizilerinin seyrinden şaşmadı, komik başlar ciddileşir. Aynen.
Hatta hafif polisiyeye kaydı gibi oldu. 
Oyuncuları ve kimlikleri anlatalım sonra konuya geçelim o zaman.


Jo Jung Suk ne kadar harika bir adam ya. Bundan önce bir iki dizisini daha izledim ya çok tatlı. İzlediğim roller hemen hemen aynı karakteri barındırıyor ama. Aşık, sevdiği için her şeyi yapan adam profili. Şimdi burada Kang Sun Woo olacak. Ünlü bir aşçı ve haliyle ünlü bir restoranı işletiyor. Konu mutfak olunca son derece katı. Geçmişte çok ezilmiş, baba yok, anne ilgisi 0. Büyük bir hırsla gelmiş buralara.


Park Bo Young'un izlediğim ilk dizisiydi. Kız var ya mü kem mel. Na Bong Sun, hayaletleri görebilen bir kız. Anneannesi şaman olduğu için ve kızımız da anneannesinin kanından aldığı için hayaletleri görebiliyor. Şimdi burada sistem şu. Kalan hayaletlerin hepsinin bir huzursuzluğu var. Ancak bunu hallederlerse huzura eriyorlar. 3 yıl boyunca halledemediler mi? O zaman kötü bir ruha dönüşüyorlar. Aç gözlü, insan bedenini istila eden, kötülük yapmaktan çekinmeyen. Burada Bo Young'u mükemmel yapan şu, bakire bir ruh tarafından ele geçiriliyor ve o geçişleri o kadar iyi idare etmiş ki! Bong Sun normalde çok suskun, kendini ezdiren, her şeye özür dileyen bir kız. Hayaletimiz ise çatlağın teki. Aradaki farkın farkındasınız değil mi? Ya o her şeye özür dilerim diyen kızın yaptığı çirkefliklere tüm dizi boyunca kıs kıs güldüm. 
Bong Sun, Sun Woo'nun restoranında çalışıyor veee (spoiler) Sun Woo'ya aşık. Çalışmadan önce bile.


Kim Seul Gi benim için başka. Sanırım her dizide çatlak rolünde olduğu için. Henüz yeni ve bu dizide aldığı sahne kadar başka dizide oynamadı sanırım. Yani benim izlediklerim arasında en fazla ön planda olduğu dizi buydu. Eh, tahmin ettiniz değil mi? Hayaleti canlandıran kızımız Seul Gi! Burada Shin Soon Ae olarak çıkıyor karşımıza. Kendisi ufak bir restoranı babası ve kardeşiyle işleten deli dolu bir kız. Beklenmedik bir şekilde ölüyor ve ta-da kötü ruh olmasına  2 3 ay kalmış. Huzursuzluğunun bakire olmasından kaynaklandığını düşünüyor ve önüne gelen kızın bedenini kullanarak bu kinini yenmeye çalışıyor ama bunun için bir şey erkeğini bulması lazım. Adını unuttum buna bir şey diyorlardı, neyse :D Bahsettiğim bir şey erkeğinin de Sun Woo olduğunu anlıyor. İşte kızımızın peşinde de bir kadın var. Bu kadın sanırsam ruhlarla ilgilenen bir kadın. Zaten falcılık falan yapıyor. Kızımız da o kadından kaçarken Bong Sun'a rastlıyor ve alıveriyor Bong Sun'un yerini.


Im Joo Hwan bence bu dizide oyunculuğunun hakkını veren bir diğer kişi. Kendisi polis ve aynı zamanda Sun Woo'nun kardeşinin eşi. Onunla ilgili sadece bu kadar bilgi vereceğim, izledikçe neler olduğunu görün.


Bu ekip mutfak şeflerimiz. Bir o kadar komik, bir o kadar eğlenceli, bir o kadar dedikoducular :D Bir tek Joon onlara uymuyor zaten onunda tipinden asalet akıyor. Bu çocuk yakın bir zamanda başrol alır ben diyeyim.






Şimdi gelelim neler olmuş bu dizide. Bong Sun, Sun Woo'nun yanında işe girer. Amacı bir şeyleri öğrenmekten çok Sun Woo. Ama dikkatini çekmenin imkanı yok, çünkü çoook pasif. Dizinin başlarında dövesim geliyordu o derece yani :D Sonra Soon Ae giriyor devreye herkesin devreleri şaşıyor diyorlar ki 'Ya bu kız pısırıktı bu kız ezikti ne oldu bu canavar oldu.' diyorlar. Tabi Soon Ae heeerkese sarkıyor, erkekler duş yaparken banyoya dalıyor falan çok güldüm oralarda ya :D 
Bu arada Sun Woo ile de işleri götürüyor bir yandan. Konuşmalar, takılmalar, asılmalar. 
2 hafta boyunca Soon Ae takılıyor derken Bong Sun'un bedeninden çıkmak zorunda kalıyor.
Hooop geldi mi eski Bong Sun. Millet allak bullak tabi. Sun Woo işe el atıyor ve Onu psikiyatriye götürüyor. Adam diyor ki manik atakları var kızın. Bundan sonra ne zaman Soon Ae, Bong Sun geçişleri olsa Sun Woo diyor ki 'Aha maniği tuttu.'







Peki Soon Ae kinini yeniyor mu? Hayır. Arada birçok olay oluyor Bong Sun ile Soon Ae arkadaş oluyor. Soon Ae diyor ki bak ben Sun Woo'yu sana aşık edeyim, bakire kinimi yeneyim ben gideyim Sun Woo senin olsun. Bunlar bir güzel anlaşıyor. İşin kötüsü Bong Sun ele geçirilmişken hiçbir şeyi hatırlamıyor. Derken Soon Ae de aşık olmasın mı Sun Woo'ya. Onu da anlamak lazım bunu okuyunca yargılamayın. 
Bunlar fragman olsun. Olayın polisiye boyutunu anlatırsam tadı kaçar. Ya ben eğleneyim, biraz da ciddiyet isterim derseniz kesinlikle izleyin. Her bir karakter ayrı ayrı mükemmel.
Bu arada Sun Woo'nun annesi, kız kardeşi, arkadaşı ve Soon Ae'nin kardeşi, babası, peşindeki falcı kadın yardımıc oyuncular. Onlara değinmedim izleyince göreceksiniz. Ama kesinlikle diziye neşe katan diğer unsurlar da bunlar.
Sadece şunu sevemedim, dizi boyunca Soon Ae-Sun Woo ilişkisine şahit olduk.
Bölümler ilerledikçe Bong Sun açıldı bu sefer de Bong Sun-Sun Woo izlemek istiyorsunuz ama sadece son bölümde falan onları izleyebiliyoruz.
Onunda dışında çok-sevdim.


Tavsiyemdir, izleyin. Hatta mutlaka izleyin. :)


24 Ağustos 2015 Pazartesi

Doctor Who: 11. Doktorun Son Direnişi

Doctor Who bilmeyen var mı?
Bence çok tatlı bir dizi. Son doktoru bile sevdim :D
Ama, bende Matt'in yerini kimse alamadı, alamayacak. Zaten diziye onu görüp de başladım. 
David de iyiydi ve hiçbir şekilde doktor kıyaslamasına girmiyorum. Matt bende başka, o kadar.
Matt hatırlarsanız Noel Kasabası'nda uzun yıllar kalmak zorunda kalmıştı. İşte bu kitapta orada kaldığı süre boyunca başına gelen dört olaydan bahsediliyor. Aynı zamanda doktorun adım adım nasıl yaşlandığına da şahit oluyoruz.
Hatta bir bacağını kaybetmiş oluyor falan, içim cız etti oralardaaaa. 


Şimdi Noelde şöyle bir sistem var. Birincisi adamların kar makinesi var :D
İkincisi dışarıdan gelecek herhangi bir teknolojik sinyali yakalayan sistemleri var. O yüzden düşmanlar içeri öyle elini kolunu sallaya sallaya giremiyor ve radara takılmamak için çeşitli yollara başvuruyorlar. İlk hikayede içeri gizlice sızan Buz Savaşçıları oldu.
Doktor onlarla bir güzel oyun oynadı ve postaladı Noel'den :D
Bunlardan beni en çok etkileyen Mara'nın olduğu kısım oldu. Çünkü neden, doktor orada onunla çok güzel konuştu. 
Neyse okuyup hepsini ayrı ayrı yaşayın. Okurken gerçekten olayların içinde hissediyorsunuz. Doktorla düşünüyor, koşuyor, gülüyorsunuz. 
Birkaç replik bırakayım ve gideyim. :)

"Yüzyıllardır buradayım, bir an olsun rahat vermediler..."

"...İyi bir kovalamacanın yerini hiçbir şey tutmaz. Bayılırım kovalamacalara. Kalbine iyi egzersiz olur."

"...Gerçi hiç tökezlemeden yolculuk etmek sıkıcı olurdu..."

"Kafamda bazı teoriler var. Ama konudan sapmayalım. Buraya Tiberius Gluck'ı bulmaya geldik, tahminlerimizle birbirimizi ürpertmeye değil..."

"Eskiden olayların nabzını ben tutardım. Şimdi kendi nabzımı zor tutuyorum."

"Eh tabii, hava sıfırın altındayken Twister oynarsak olacağı bu. İnsanlarla epey içli dışlı oluyorsun."

"...Yaşlanmış olabilirim ama sana bir şey söyleyeyim mi? Bu beni iki katı tehlikeli yapıyor. Çünkü artık hiçbir şey umurumda değil. Az vaktim kaldı. Madem gidiciyim, savaşarak giderim ben de." 

Aslanım benim bee!!!!

Çok eğlendim, sevdim, hikayeler çok güzeldi, anlatım çok güzeldi, kapakta Matt var. 
Bence alın, okuyun ve okuyun ve okuyun. :)

23 Ağustos 2015 Pazar

İlk Öpücüğün Büyüsü

İnsan fantastik okumaya alışınca aşk biraz yavan geliyor artık.
Nihayetinde sayfa sayısı fazla olmayan ve tadında bırakan bir kitap oldu.
Alexa ve Nick çocukluk arkadaşları. Nick, Alex'nın arkadaşı Maggie'nin abisi ve ergenliğe girince bir havalar bir ego bizim kızları eziyor da eziyor. Tabi Alexa ile zamanında evcilik oynayan Nick bir anda Kazanovaya dönüşüp Alexa'yı sürekli aşağılayınca kız anlıyor ki Nick ile eskisi gibi olamayacaklar. Buna ilk öpücüğünün Nick tarafından çalınıp üzerine bir de dalga geçilmesi de eklenince Alexa büsbütün Nick'ten nefret ediyor. Hayır, Nick değil erkeklerden.
Zaman geliyor ve geçiyor, Alexa 28 yaşına geliyor ve Maggie ile arası hala gayet iyi.
Evlenmemiş, kitapevini açmış, hayvansever olarak hayatına devam ederken ailesinin borcu yüzünden yıllardır sahip oldukları evi satma durumları ortaya çıkınca yana yakına zengin koca arayışına giriyor. 
Bu sırada Nick işine aşık ve amcasından kalan mirasın varisi olarak karşımızda. Fakat ufak bir pürüz var. Mirası alabilmesi için 1 yıl evli kalması gerekiyor. Fakat Nick, asla evlilik ve çocuk isteyen bir adam değil. E O da yana yakına formalite bir evliliği kabul edecek eş arayışına giriyor. 
İki tarafın imdadına da tabi ki Maggie yetişiyor. 
Nick meraklı çünkü ufak Alexa'nın nasıl birine dönüştüğünü merak ediyor.
Alexa meraklı çünkü yıllar önceki o yakışıklı çocuğun nasıl birine dönüştüğünü merak ediyor.
Tabi her iki taraftan daha çok sarsılan Nick. Çünkü karşısında 'gerçek' bir kadına dönüşmüş Alexa'yı görmeyi hiç beklemediğini fark ediyor. 
Her iki tarafta şartları ortaya sürüyorlar biraz çatışma yaşanıyor ve nihayetinde anlaşmaya varıyorlar. Buradan sonrası evliliklerinin nasıl gerçek bir evliliğe dönüştüğü şeklinde devam ediyor. 
Ben eğlendim ve bu kitabı sevdim. Alın sahilde okuyun, gerçekten yaz kitabı.
AMA, cinselliğin bu kadar had safhada olması biraz rahatsız edici ki özellikle son zamanlarda bu birçok aşk romanlarında karşılaştığım bir durum.
Bu tarz şeylerin daha az olduğu, birbirleriyle daha çok vakit geçirdikleri sahneleri okumayı tercih ederdim. Mesela beraber kokteyle katıldılar falan ama o kadar. Yani bu insanlar sinemaya gitse, ne bileyim alışverişe gitse bu tarz şeyler okumayı daha çok isterdim. Nihayetinde bu formalite bir evlilik olduğu için öyle şeylere yer verilmemiş diyebilirim. Ama formalite bir evlilik için de cinsellik bu kadar işlenmemeliydi. 
Bir şey daha var, yazar birazcık acemiydi sanki. Rahatsız etmeyecek kadar az fark ediliyor diyebilirim.
Devam kitabı Aşka Son Şans, Maggie'yi anlatıyor ama almayı düşünmüyorum.

3.4

20 Ağustos 2015 Perşembe

Not #2

Eh, biraz buraları ihmal ettim değil mi?
Ama çok tatlı bir sebebim var. Yeğenim doğdu!!!
Ya arkadaşlar bu çok mucizevi bir olay değil mi? Küçücük, minnacık, yumuşacık bir insan.
Şimdi 14 günlüğüz. Ben de bir hafta kadar önce ablama geldim, yardıma.
Ufak bir yeğenim daha var, 5 yaşında. Ablam bebekle ilgilendi ben de büyükle. :)
Hala da buradayım. Aşırı sıcak, nemli. Oturduğum yerde eriyorum resmen ki ben, yazdan nefret ederim. Nemden x525252 kere nefret ederim.

Ama minnaklar için katlanıyorum işte. Harika bir teyzeyim galiba :))))
Biraz sıkıcı geçiyor, yalan yok. Ancak yatmadan önce kitap okuyabiliyorum.
Kitap demişken, Real'den 2 tane kitap aldım. İlk Öpücüğün Büyüsü geçen sene takılmıştı gözüme de daha fantastik takılıyorum o ara, es geçtim. Baktım burada indirimde, 7 liraydı. Hemmen aldım.
Sonrasında Şah Mat'ı gördüm. Birkaç blogda yorumunu görmüştüm. Polisiye severim aslında ama biraz ürkütücü oluyor. Sherlock o konuda daha tatlı.
Bir ara Tess de denedim ama baktım o çok kaçtı bana pek okumuyordum.
Ama baktım Şah Mat da 10 lira dedim ki ne kadar ürkütücü olabilir. Baya olabiliyormuş :)))
Yani olay şu, insanlara karşı bir korku oluşuyor. Yoldan geçene potansiyel katil gözüyle bakıyorum falan.
Mesela Şah Mat'ta kız katille dişçide ya da metroda karşılaşıyor. Henüz o kesinliğe kavuşmadı. Neyse, yani her yerde her şey olabilir. Bu biraz ürkütücü.
Tabi olayı çözen de bir psikiyatri olunca okusam iyi olur dedim. Analizler hoşuma gidiyor.
Kızın 17 kere bıçaklanması dışında da gayet iyi kitapla aramız :D
Benim minik beni çağırıyor yine. O tepeme binmeden ben gidiyorum.
Yeni kore dizilerim ve kitap yorumlarım birikti. İkisinden biriyle tekrar döneceğim birkaç güne.
Bu arada AMD A8 ile ilgili bilgisi olan var mı? Eh, varsa biraz bilgilendirme fena olmaz.
Haydi kaçtım!

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Üzgünken Ne Yaparsınız?

Deep arkadaşımızın beni mimlediği ve sonra kaldırdığı mim ile karşınızdayım :D
O yüzden biraz gecikmeli yazıyorum.
Sorumuz başlıkta da olduğu gibi üzgünken ne yaparız.


Öncelikle ben bir şeye üzgünsem, sinirliysem insanlardan uzak durmayı tercih ederim çünkü herhangi bir duygu üzerine hassas olduğum zamanlar tahammül seviyem çok düşüktür. O yüzden kendi kendime kalırım. Müzik dinlerim, kitap okurum, bahçeye çıkar bankta düşünürüm içinde olduğum problem üzerine.
Sinirlendiğim ya da üzgün olduğum başka bir şey yüzünden insanların kırılmasından hoşlanmıyorum. Sonuçta kimse kimseye anlayış göstermek de zorunda değil. Bunun bana yapılmasından da hoşlanmıyorum. Duygularımı belli etmekten hoşlanmadığım için insanlar duygusuz, takmayan bir görüntüm olduğunu söylerler ama bunun aksine içime atmayı tercih ediyorum. Bu, üzgün olduğum bir konu için geçerli. Eğer bir şeye sinirliysem susmam :D O yüzden insanlardan uzak dururum aslında. Yani arkadaşlar, duygusuz değilim. Lütfen.
Kısaca bence üzgün ya da sinirliyken yalnız kalmak en iyisi.

Ms. Amaril'siz mimim olmayacak, asla. :D
Fok Bıyığı olmadan da mim yapmayacağım sanki.

Canı isteyen herkes yapsın o zaman. :)

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Hello Monster


Yeni bir Kore dizisinde yine D.O ile karşınızdayım.
Ama bu sefer gerçekten yeni dizi ararken tesadüfen buldum. Çekiyor çocuk. :D
Şimdi Koreliler son zamanlarda psikolojiye yöneldiler konu olarak demiştim.
Bu dizi dram, polisiye ve psikoloji içerikli. Azıcık ucundan da romantizm var.
Bu arada dizinin son 2 bölümü kaldı sanırım.


Seo İn Guk çok başarılı ve sevilen bir oyuncu. Yalnız şöyle bir şey vardı, duygularını saklayamayan bir karakterdi ya Lee Hyun ya da İn Guk yapamadı bilmiyorum. Ama sahnede hoşlanmadığı bir insanı yemeğe davet ederken bile hoşnutsuzluğu yüzünden okunuyordu. Yani bir insana bu yansıtmak istemiyorsanız bence yüz ifadeleri önemli. Ama oyunculuğu gerçekten çok güzel. Bu takıldığım ufak bir şeydi sanırım.
Lee Hyun annesiz büyümüş, bir kardeşe ve Adli Psikolog olan bir babaya sahip. Ciddi anlamda zeki bir çocuk ve henüz çocuk yaşta davranışsal olarak kesinlikle çocuk gibi değil. Hatta kardeşine büyüyünce ne olmak istiyorsun deyince abim gibi diyor. Küçük çocuğun abisine sevgisi o kadar büyük ki. İn Guk yazar ve dedektif. Amerika'dayken bir mektup alıyor ve Kore'ye dönüyor. Tabi bununla Min'i -kardeşi- bulma ümidi de yeşermeye başlıyor.


Jang Na Ra ile yeni tanıştım. Dizide Cha Ji An olarak göreceğiz onu. Şimdi diziye başlarken bu kız başrol olmaz dedim. Yani, sanki o hava yok gibi bakınca. Amaaa, altından üstünde geldi rolünün. Az da dayak yemedi dizi boyunca :D Ben bu kızı sevdim. Cha Ji An'ın babası gardiyan. Bir suçlunun oyununa kurban gidince ölüyor ve milletçe suçlu ilan ediliyor adam. Ji An da polis oluyor ve babasının adını aklamaya yemin ediyor.


Park Bo Geom da yeni tanıdığım bir sanatçı oldu. Burada çok kez göreceğimiz yüzlerden biri. Oooo sevgi dolu küçük kardeş Min. Çocukluğu bir tatlı bir tatlı. Hele 'Katil adamlar bizi öldürmeye geldi.' deyip camdan atlayıp kaçışı yok mu? O ciddi ortamda güldüm ya. Şimdi birazdan anlatacağım birkaç olaydan sonra kardeşiyle ayrı düşüyor ve abin seni bıraktı diye büyütülüyor. Abisine böyle bağlı bir çocuk için oluşmuş yıkımdan bahsetmiyorum bile. Psikolojisi kötü anlamda etkileniyor ve kötü bir kişiliğe bürünmüş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Aslında Min olduğu ileri bölümlerde ortaya çıkıyor ama ilk gördüğünüz zaman 'Aaa bu Min.' diyeceksiniz bu yüzden ifşa etmekte sakınca görmedim :D


Benim sevgili D.O'm tabi ki nerede psikolojisi bozuk varsa onu oynuyor :D Şimdi, Lee Joon'un neden hapislere düştüğü ileri bölümlerde anlatılıyor o yüzden anlatmayacağım ama -olayın onun D.O olmasıyla alakası yok- karakterden nefret edemiyorsunuz yaşadıklarını görünce ve tabi büyümüş haliyle yaptıklarını görünce. En azından bana öyle oldu. Sevgiye muhtaç bir çocuk, genç, yetişkin O tüm dizi boyunca. Sevgiden yoksun olmak insanı ciddi boyutlara götürecek bir şey. Bunu Min'de de göreceğiz.







                                         








Bu takım bizim polisler. Aradaki çekişmeler, diyaloglar çok güzeldi. İçlerinden biri sonradan hain çıkacak haberiniz olsun. :D Üst sağdaki ise patalog.






Şimdi, büyümüş Lee Joon'u söylemiyorum çünkü bu olayın sürprizlerinden biri. D.O konuk oyuncu ilk iki bölüm görüyoruz ve sonraki bölümlerde aynı sahnelerin kullanılması şeklinde karşımıza yine çıkacak. Sadece çocukken yaşadıklarını anlattıkları bir bölüm var ek olarak çektikleri o da uzun değil. Yani genel anlamda Onu hapiste göreceğiz.







Lee Hyun'un babası Lee Joon'un dosyasını almış bir psikolog. Adam tüm seanslar boyunca çocuğun zekasının ne kadar tehlikeli olduğunu fark ediyor. Ama bir psikolog için fazla ön yargılı. Belki de bu yüzden Lee Joon'dan yana çok şey kaçırıyor. Lee Hyun ile Lee Joon arasında benzerlik kurmaya başlayan baba oğlunun da bir 'canavar' olmasından korkuyor ve olay buradan başlıyor. Lee Joon garip bir şekilde Lee Hyun'u seviyor. Tüm dizi boyunca bu böyle.





Ayrıntıya girmeden anlatacak olursam, Lee Joon hapisten kaçar ve Ji An'ın babası hileye kurban giderken hain damgasını bu olayla yer. Lee Joon bizimkilerin evine gelir ve ortalık karışır. Lee Hyun burada Lee Joon'dan bir nevi darbe yer. İşte Ji An ve Lee Joon'u çocukluktan birleştiren olay bu.
Dizi boyunca çeşitli cinayetlere baktılar ve birçoğu bir şekilde Lee Joon ve Min ile alakalıydı.
Lee Hyun olmasaydı biraz zor çözerlerdi tüm vakayı o ayrı. :D
Polisiye olarak ikinci izlediğim diziydi. Benim beğendiğim bir dizi oldu. Oyuncuları çok iyi, konu güzel. D.O oynuyor :D


Tavsiyemdir, iyi seyirler :)

Ek: Son iki bölüm geldi. Final çok vasattı. Çocukların gördükleri sahne karşısındaki tavırları, Lee Joon'un yakalanmamış olması, Min'e ne oldu bilinmemesi. Final gibi değil de devamı gelecek gibi bitti. AMA, birkaç sahne gerçekten başarısızdı.
Finale kadar her şey güzeldi. İzleyin. :D