22 Eylül 2015 Salı

Not #4

Okul telaşı sardı beni sanki. Böyle bir heyecanlanıyorum. :D
Neyse şimdi köyüme gideceğim ya ben; burası bir hafta ıssııız, sessiiiiz, bir başına kalacak.
Gitmeden de yazayım dedim. BAYRAMINIZI KUTLARIM EFENİM.


Şimdi bu Minerva ne yapıyor biliyor musunuz? Aslımda hiçbir şey yapmıyorum.
Ya böyle boş geçen bir yazım olmamıştı. Ramazan, ablamın doğumu, gidip gelmeler, tercih telaşım.
İçim sızlıyor dönüp baktıkça. Tabi benim dünya tatlısı minik yeğenim buna dahil değil. Gittiler bir hafta oldu ve çoook özlüyorum. Kokusu yeter özlemek için ya.
Geçenlerde kuzenlerimle buluştum. Ona da bir saat geç geldiler, yetmedi ablamın kartının şifresini 3 kere yanlış girip bloke ettim ahahah. Cahilliğin gözü yeminle kör olsun.
Daha önce hiç kartım olmadı, saygıyla andığım kitapçı da bana demedi ki sayın ablam sen şifreyi yanlış giriyon amma bu bloke oluyor diye. Canı sağ olsun ben yediğim azarla kaldım. :D Neyse müşteri hizmetlerini arayıp halletti. O kadar kızacak bir şey de yokmuş.
Bu arada kuzenimin doğum gününü kutlamayı unuttum. Dimi, ne kötü kuzenim dimi.
Kendisi Küçük Prens forever. Ben de ona Küçük Prensin boyama kitabını aldım ve kendimi affettirdim, görüyorsunuz ya Küçük Prens nelere kadir. Kendime de Dönüşüm aldım. Anlam olarak çok derin bir kitap zannımca, yoksa Gregor Samsa'nın böceğe dönüşmesinin başka bir açıklaması olamaz :D Anlamaya çalışıyorum. Anladığım vakit ona da yorum yapacağım :D
Bir de bir konuya değinmek istiyorum, birine sinirlenince etrafa yansıyor ya. Aslında bunu yapmasak ne iyi olur değil mi? Çevremde son zamanlarda bunu yapan insan sayısı fazla, sınanıyorum bence. :D Yapmayın, hoş değil. Yani, karşındakinin suçu ne de senin negatifliğinden o da nasibini alsın?


21 Eylül 2015 Pazartesi

Kitap Yorumu: Gölge ve Kemik

Bu kitap yorumu resmen elimde süründü. Yaklaşık iki haftadır sil baştan yazıp duruyorum. :D
Neyse bu sefer yazıp yollayacağım inşallah.


Öncellikle Leigh Bardugo bu kitapta yeni bir diyar oluşturmuş ve haliyle yeni dünyanın da yeni insanları var. Ama bana biraz bunların tanımı yavan geldi. 2.kitabın sonuna kadar hala kim, ne oluyor karıştırıyordum mesela. Ya da bu benim şeyliğimden, bilemedim. :D


Grisha'lar var, özel yetenekleri olan ikinci ordu askerleri, elementlere yönetiyorlar falan. Böyle birkaç terim daha var.


Yine bir karakter analizi yapalım sonra konuya geçelim.
Öncelikle insana sinir krizleri geçirtecek kadar ürkek, kararsız, mutsuz, boyun eğen başrol kızı Alina var. Ya yazar ablam, bu karakteri oluştururken niye bu kadar acımasızdın sen?
Tamam cesur olsun, vursun kırsın demiyorum ama bana 2.kitap da dahil fazla pasif geldi.
Şimdi Alina'nın olayı ne ona geçeyim.
Alina, Malyen ile beraber bir malikanede büyüyor ve ikisi de yetim. Öncelikle normal sınıftan mısın yoksa bir grisha mısın bunu öğrenmek için daha sen çocukken denetime geliyorlar. Alina da o zamanlar normal çıkıyor ve Ravka ordusunda haritacı olarak eğitiliyor ve haritacı oluyor. Sonra bum! Neyse bunu sonra anlatayım :D


Peki Malyen kim? Alina ile beraber büyüyen, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, büyüdükçe birbirlerine yakın oldukları kadar uzak olan Malyen de Ravka ordusunda izci. Ama adam nasıl izci anlatamam. En ufak izden, sesten kimsenin anlamadığını anlayacak, kimsenin bulamadığını bulacak kadar başarılı bir izci.
Şimdi bu kadar çok şey paylaşmış ve birbirlerinden başka kimsesi olmadığını düşünerek büyümüş iki yetişkin için insanın aklına tek bir şey geliyor zaten. Evet birbirlerine karşı bir şeyler hissediyorlar ama ikisi de bir süre gizliyor.
Zaten bu olayı anlamam hiç, seversin ama uzaklaşırsın. İşler arapsaçı olur ben seviyorum diye atlarsın falan.


Karanlıklar Efendisi iyi mi kötü mü çözemediğim, bekleneceği üzere yakışıklı ve yine bekleneceği üzere 'karanlık' güçlere sahip kraldan sonra en yetkili kişi.
Ravka'da atalarından dolayı bir lanet oluştuğu ve bunun sonunda Karanlıklar Diyarı'nın oluştuğunu yine yazarın üstünkörü anlatımıyla öğreniyoruz. Şimdi bu Karanlıklar Diyarı'nın esprisi Volcra'larda. Volcra'lar zamanında oluşan bu lanetten etkilenip de karanlıkta yaşayan, insan yiyen, vahşi, uçan mutasyona uğramış insanlar diyebiliriz. Tabi insan gibi değiller, bildiğiniz yaratığa dönüşmüşler işte. Tabi bu diyar Ravka'nın göbeğinde olduğu için kimse kendini Karanlıklar Diyarının kum denizine atmaya meraklı değil. Kaldı ki ateşi kontrol edenler bile onlarla çoğu zaman baş edemiyor.
Şimdi Karanlıklar Efendisi'yle bunlar şu alaka, bu adam diyor ki benim atalarım ne kadar zalimmiş, ne kadar hainmiş, buraları cehenneme çevirdiler keşke bana yardım edecek biri olsa da bu diyarı yok edip barışı sağlasam.
Bu noktada bu adama inansanız mı, inanmasanız mı bilemiyorsunuz işte.
2.kitabın sonuna kadar gittim geldim. Kimi zaman Zalimsin ulan! dedim. Kimi zaman aay yazık doğru mu diyor acaba dedim.
Ama herhalde kötüdür ya, adı Karanlıklar Efendisi ya ehehe.


Şimdi konuya gelecek olursak Alina, Malyen ve birinci orduya mensup bir grup Batı Ravka'ya geçmek için Karanlıklar Diyarı'ndan yani kum denizinden geçmek zorundalar.
Tabi herkes korkuyor çünkü Volcra'larla mücadele kaçınılmaz. Yani orada talan olmak her 3 gemiden 2sinin kaderi.
Yola çıkmadan da Alina başlıyor içimde kötü bir his var demeye. Her zaman diyorum negatif negatifi çağırır ehehe.
Sonra bunlar bir güzel Volcra saldırısına uğruyor. Grishalar bile baş edemiyor. Alina da pısmış bir kenara Malyen'ı arıyor tabi bu sırada da bir Volcra Alina'ya saldırıya hazırlanıyor derken Malyen atlamasın mı Volcra'nın önüne,  Alina endişeden çılgına dönmesin mi, birden bire etrafı bir ışık kaplamasın mı, Volcra'lar ciyaklaya ciyaklaya kaçmasın mı?
Alina bayılıyor gözlerini bir açıyor etrafında muhafızlar. Diyorlar ki Karanlıklar Efendisi seni görecek.
Alina diyor ki neler oldu, Malyen nerede, bir şey mi yaptım.
Ta da kızımız Güneşin Elçisi! Bu sefer de ağlamasın mı ben yapamam, ben olamam diye. Ay ağzına çarpacaktım.
Neyse Alina ordudan alınıyor ve saraya eğitim için getiriliyor. Tabi herkes mutlu Güneşin Elçisi çıktı, Volcra'ları yok etmenin bir yolu var artık diye.
Niye çünkü Volcra'lar ışıktan kaçıyor. E Güneşine Elçisi de bir etrafına ışık saçmaya yaramıyor. Kendini o konuda zor da olsa geliştirecek. Ona da bir ayrı sinir oluyorsunuz. :D
Bu arada Grishaların güçlerine güç katmaları için büyüteçleri oluyor. Bir hayvanı öldürüyorsun ve onun herhangi bir parçasını takıyorsun. Güneşin Elçisi daha güçlü olsun diye Karanlıklar Efendisi başlıyor aranmaya. Diyor ki ne olursa bu kız daha güçlü olur. Derken efsanevi bir geyiğe takıyor kafayı.
Sonra bu kızın gücü yavaş yavaş ortaya çıkarken eğitmeni diyor ki, ben Karanlıklar Efendisi'nin annesiyim, Karanlıklar Diyarını yaratan Karanlıklar Efendisi. Ona inanma, seni kötülüğünü yaymak için kullanacak kaç git buralardan.
Tabi Alina tüm o süreç boyunca Malyen'dan ayrı, Karanlıklar Efendisiyle garip bir yakınlaşma içinde. Ama içini de bir korku kaplıyor ve ben katil olamam deyip sırtlanıyor heybesini kaçış başlıyor. İşin şu noktası var, şimdi ben bir hususta yakalanmış olsam üstelemem artık. Evet derim yaptım derim. Ama bu adam inatla ben halkımın iyiliğini istiyorum, ben kötülük istemiyorum deyip duruyor. Zaten ikileme düşüren de bu.
Eh bu kadar spoiler yeter.
Yakalandı mı, Malyen'i buldu mu, büyüteç ne oldu öğrenmek için okuyun! :)
Daha önce de söyledim, favori serim olmadı. Son kitabı da seri yarım kalmasın diye almayı düşünüyorum. Ama genel anlamda güzeldi.

20 Eylül 2015 Pazar

Mim: Blogger Life

Blogcanım Sıla'dan yine güzel bir mim geldi. Ya ben onun cevaplarını çok beğeniyorum da, benimkiler bana o kadar eğlenceli gelmiyor. Onun cevapları için de tık tık! :)



Başlayalım madem.

1. Blogger denilince aklınıza gelen 3 şey nedir?
Blogger deyince aklıma gizli insanlar, yazmak ve kitaplar geliyor. Kitap yorumları okumayı daha çok tercih ettiğimden sanırım.

2. Kişisel bloglar mı yoksa gezi, güzellik, moda bloglarını mı tercih ediyorsunuz?
Kişisel blogları daha çok tercih ediyorum. Gezi bloglarını da severim ama. Fok Bıyığı ikisini birden yapıyor mesela. :) 

3. Blogger olmanızda etkili 3 şey nedir?
Blog açmadan önce birkaç bloga denk geldim ve hoşuma gitti. Özellikle kitaplara yorum kısmı. Sonra dedim ki canım sıkkın olursa bundan da bahsederim, ne de olsa kimse beni bilmiyor ve sadece anlattığım kadarıyla yorum yapabilirler. Son olarak yeni insanlar tanıma fikri hoşuma gitti.

4. Örnek aldığınız bloggerlar var mı?
Kristal Kitap çok sevdiğim bir blog, blog sahibi de çok cana yakın. Ayrıca kitap arşivi müthiş. 

5. Şu anki mesleğiniz ne ya da ne seçeceksiniz?
Blog sorularından sonra bunu görünce dedim ne oluyor :D Şu an öğrenciyim, yeni psikoloji bölümü kazandım. Sanırım psikolog adayı oluyorum. :D

Benim cevaplar biraz ciddi oldu sanki. Neyse artık :D

Kimi mimleseemmm?
Ms. Amaril mimlemeden olmaz.
Fok Bıyığı mimlemeyi çok severim :D
Naz'lı Kitaplık bayağıdır ortalıkta yok, mim dönmek için en iyi yol :D
Son olarak yeni arkadaşım Çoluk Çocuk Bunlar diyorum. 

17 Eylül 2015 Perşembe

Yong Pal

Yong Pal gibi doktorlarımız neden yok ya?
Yazık değil mi bize? Adam hem sempatiklerin sempatiği, hem yetenek akıyor, hem fedakar. 
Henüz dizi devam ediyor. En son 2 bölüm uzatıldı ve 18 bölüm oldu. Haftada 2 bölüm yayınlıyorlar zaten. Yani 2 hafta bir süresi kaldı.


Öncelikle dizi başlarda heyecanlı sonradan kendini tekrar eden bir hal alabilir ama bırakmayın. O ufak kriz döneminden sonra her şey yine aynı heyecanla devam ediyor.
Tabi henüz devam ettiği için nasıl seyir eder ve final ne denli vasat -her dizide olduğu gibi- olur bilemiyorum. :D 


Joo Won ile başlayalım. Şimdi şu gördüğünüz tatlılık abidesi, gamzesine yandığım Kim Tae Hyun yani nam-ı değer Yong Pal. Bu çocuğum doktor ve kardeşi diyaliz hastası olduğundan masrafları karşılamak için ek iş yapıyor. Ama adamın ek iş anlayışı biraz farklı. Evlere para karşılığı tedaviye gidiyor ama gittiği insanlar mafya. Yong Pal de tanınmamak adına edindiği takma isim. Doo Chul diye bir mafyayla aralarındaki diyaloglar diziyi yumuşatan yegane unsurlardan biriydi.


Kim Tae Hee 35 yaşındaymış. İnanabiliyor musunuz? Ben en fazla 30 derdim.
Dizide Han Yeo Jin olacak. Büyük bir şirket sahibinin kızı Yeo Jin. Düşman şirketin oğluna aşık oluyor ve çıkmaya da başlıyorlar. 'Talihsiz' bir kaza sonucu çocuk ölüyor. Kız babaya diyor ki onu sen öldürdün. Birtakım olaylardan sonra kızı bir görüyoruz ki son derece teknolojik bir odada uyutulmuş bir halde. Onu izleyip görün.


Jo Hyun Jae ne iyi bir oyuncuymuş ya hu. İlk kez izledim onu. Han Do Joon Yeo Jin'in abisi ama anneler farklı. Yeo Jin doğmadan önce aile de Do Joon'a ilgili ama Yeo Jin doğunca her şey değişiyor. Çocuk psikolojik anlamda hasar almış bir şekilde büyüyor ve ta-da kız kardeşine çaktırmadan cephe almış. Şirkette Yeo Jin en büyük hisse sahibi. E abinin pis planları olsun, kim beklemez ki?


Chae Jung An'ı da ilk kez izledim sanırsam. Dizide kendini beğenmiş, aynı zamanda çatlak bir karakter olarak karşımıza çıkarken birden entrikacı bir kadın oluveriyor. Chae Young Do Joon ile iş amaçlı evlendirilmiş. Ama bir o kadar da bu evlilikten mutsuz ve hiçbir koşulda Do Joon'un yanında değil.


Jung Woon İn 44 yaşındaymış. 37 falandır diyordum ama 44ü görünce bir kaldım. Bu insanlar yaşlanmamak için ne yapıyor ya? Burada Şef Lee olarak Yeo Jin'in odasından sorumlu doktor. Biraz da fena bir doktor ve Yong Pal'i de pek sevmiyor ama en son Yong Pal 'in eline düşmüştü ne olacak bakalım :D


Stephanie Lee bence başrol olmayı hak ediyor. 8. bölüme kadar vardı sonra gitti. Gelir mi ilerleyen bölümlerde bilmiyorum. Shin Sa E V.I.P katının müşteri sorumlusu. Yong Pal ile baya yakından ilgilenecek.


Bu adama dizi boyunca ba-yıl-dım. Song Kyung Cheol 63 yaşında!!! Bizim 63 yaşındaki insanlarımız kendilerini oturdukları yerden zor kaldırırken bu adam dizide sürekli orada buradaydı. Mafya sonuçta. Yong Pal hayatını kurtarıyor o yüzden ona ayrıca bir minnet duyuyor ve çok da yardımı dokunacak.


An Se Ha dizide tam bir fırlama ya. Man Sik Yong Pal'e mafya işlerini ayarlayan adam rolünde. Ama aralarındaki diyaloglar diziyi yumuşatan bir diğer unsur. Tabi bir ara ona sinir olmadım değil ama izleyin bakalım.



                         


Şimdi genel anlamda konuyu ele alalım. Yong Pal'in neden ek iş yaptığından bahsettim. Şimdi çalıştığı hastane sistemi biraz kast sistemi gibi :D alt katta fakirler, üstte daha iyiler, üstte daha iyiler derken 12.kat V.I.P katı oluyor. Ünlülerin, iş adamlarının falan geldiği kısım yani. Yeo Jin'in odası da orada. Yeo Jin'in odasına sadece 3 kişi girebiliyor; hastane başkanı, Şef Lee ve bir tane de hemşire. 
Ki hemşire kafadan üşütük biraz. Kıza makyaj yapıyor sürekli falan :D 
Bizim Yong Pal ile alakalı bir takım olaylar oluyor ve Yong Pal kendini Yeo Jin'in odasında buluyor ama nasıl bir işe bulaştığını ancak zaman geçtikçe kavrıyor.




 Yeo Jin uyutulduğu gibi uyutulduğunun da farkında. Sesleri duyuyor, algılıyor ama tepki veremiyor. Yanlış hatırlamıyorsam 3 yıldır uyutuluyordu. 
Yeo Jin yavaş yavaş ilaca bağışıklık kazandığı için tam anlamıyla olmasa da kendine geldiği zamanlar oluyor ve tam da Yong Pal onu kontrole geldiğinde bilinci yavaşça açılıyor. 
Yong Pal de o sırada Man Sik ile konuşuyor para ödemesi üzerine.





Yeo Jin Yong Pal'i dinliyor ve telefonu kapatınca diyor ki 'Parayı ben sana vereyim mi?'
Yong Pal şok, Yong Pal iptal. Diyor ki tahminlerim doğru bu kızı gerçekten de uyutuyorlar. 
Sonra bu ikisi anlaşıyor ve aksiyon başlıyor. Yeo Jin'in ayaklarının üzerinde durduğu zamanlar da geliyor ve tabi Yong Pal olmasa hiçbir şey yapamazdı. O kadar acımasız oluyor ki ayağa kalkıp da iş başına geçince, biraz sinir ediyor insanı.
Ama Yong Pal'in yanında o kadar tatlı, güler yüzlü oluyor ki. Gerçekten de seviyor diyorsunuz. 


Bu arada dizi boyunca çılgın polislerimiz var ki onlar da olmasa dizinin bu sert havası yumuşamazdı.
Hala devam ettiğinden daha fazla ayrıntıya giremedim ama bence izleyin! 
Dizi bitince sona final ile alakalı görüşlerimi ekleyeceğim.
İyi seyirler. :)


7 Eylül 2015 Pazartesi

Canım Köyüm

Nihayet evime dönebildim. Bizi eniştem almaya geldi. Tabi işinden de izin almış planlar yapıyoruz.
İşte dönmeden Çanakkale mi yapsak Abant mı yapsak? Bursa da olabilir aslında.
Baktık böyle plansız olmayacak bizi anca köy paklar dedik. :D
Zaten köyde de düğün vardı bizim aile köydeydi.
Artık köy kavramı hemen hemen hiç kimsede kalmadı. İnsanlar da zaten köyden kente göç halinde.
Ama arkadaşlar, bağ bahçe, dağ bayır, taş toprak. Her şeyin sağlıklısı, neden bırakıp de gelir insanlar diyorsunuz. Eskiden nereden peynir, yoğurt alsak diye düşünürlerdi şimdi yapan birkaç ev kalmış. 
O insanları da anlamak lazım aslında, makine geldi alacak parası olmayan tarlasını, bahçesini bıraktı falan. Bizim köy direnenlerden ama onun da fazla vakti kalmamış sanırım. 

Bunlar anneannemin bahçesinden. Çeşme babaanemin bahçeden. Çok eskiler ve yıkılmışlar zaten. Ben bunların yıkılmamış halini de biliyorum tabi. :D En son dayım bunları düzeltmek için paçaları sıvamıştı ama son hali nedir bilmiyorum. Yine de şu haline bakınca bile benim hoşuma gidiyor. 


Bunlar da anneannemin mahsüllerden. Ayvalar çok tatlı ve büyük büyüktü. Tabi anneannem artık hasta ve tek başına idare edemiyor. Teyzem ilgilenmeye çalışıyor ama teyzemin de kendi bahçesi kocaman. Eskiden daha güzeldi bu bahçe. Kayısı vardı, çilek vardı, erik vardı, armut vardı, dut vardı. Her türlü sebze vardı. Şimdi çilek, dut pek çıkmıyor. Neyse bu halini de seviyorum ben ya. :)


Baştaki çiçekler halamdan. Ev da halamın orada, tanıdıklar. Çeşme herkesin zaten. :) Anneannemi gezdikten sonra halama geçtik yani. Anneannem kadar olmasa da onun da bahçesi bayağı güzel. Hep beraber yedik, içtik sıra geldi eritmeye. Ay gülmekten ölecektim o gün ya. İp mi atlamadık, yakar top mu oynamadık, halat çekme mi oynamadık. Bunu kimlerle mi yaptık? Amcamlar, yengemler, enişteler, annem, halam. Büyük küçük demedik yani. 
Hatta 15 yaşındaki kuzenim 26 yaşındaki abimi halat çekmede yendi falan çok iyiydi ya. Tabi kuzen biraz iri, ondan. :D 


İnsanın büyük bir ailesi olması güzel ve önemli. Asıl önemli olan o büyüklük içinde kendini kaybetmeden tutunabilmekte. Zaman zaman biz de sarsılıyoruz ama hiç yıkılmadık. Allah yıkmasın. :) İşte bu da böyle bir anımdır blogcanlar. :)